Hayatımız boyunca sürekli bir koşuşturmaca, umut etme ve arayış içerisinde oluyoruz. Bazen niye, niçin bu kadar uğraştığımızı bazen de hayattan ne beklediğimizi ne umduğumuzu bilmeden amaçsız, hedefsiz, gayesiz yaşar, ömür bittiğinde de geriye dönüp baktığımızda da koca bir boşluk görürüz, “vay be! Boşuna yaşamışız” deriz.
“Yaratılmışların en kutsalı” olarak ifade edilmiş olan insanın, amaçsız, gayesiz hiçbir ideali olmadan kuru bir ağaç gibi bomboş yaşaması kabul edilemez. Bu, insanın hayata gelmesinin fıtratına aykırıdır. Her bir insanın (kadın-erkek ayrımı gözetmeksizin) görev ve sorumlulukları vardır. Ve bu şu şekilde ifade edilmiştir. “Fitne, fesat ortadan kalkıncaya, din şunun bunun değil, sadece Allah’ın oluncaya kadar mücadele edin” “sizden hayra, güzelliğe, iyiliğe çağıran, iyiliği emredip kötülükleri men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” “Sizin en hayırlınız, elinden vedilinden insanlara zarar gelmeyen, selamette bulunan kimsedir.” Buyruluyor. |